BU DÜNYADAN BİR YAVUZ GEÇTİ

 

600 yıl boyunca cihana adaletle hükmeden Osmanlı Padişahları sefere, ilahi bir işaret görünmeden çıkmaz, ancak bu
işaretleri görünce sefere çıkarlardı. Bu padişahlardan biri de 8 yıla seksen yıllık iş sığdıran ulu hakan Yavuz Sultan Selim Han idi. Yavuz Sultan Selim, halifeliğin Osmanlılara geçtiği o müthiş ve zorlu Memluk seferine niyetlenir lakin, o beklediği işaret henüz gelmemiştir. Yavuz Sultan Selim Han bu işareti beklerken bir gece bir rüya görür. Rüyada kendisine “Bunu Hasan kulunuz da gördüler” denilir. Selim Han bu olsa olsa benim can dostum Hasan Can’dır diyerek bir önceki gece huzuruna gelmeyen Hasan Can’ı çağırır.
– Hasan Can bu gece görünmedin ne yapıyordun? diye sorunca Hasan Can:
– Hünkarım, bir kaç gecedir uykusuz kaldığımdan bu gece gaflet ile uyuyakalıp hizmetten uzak düştüm, diyerek Yavuz Sultan Selim Han’dan özürler diler… Sultan Selim Han bunun üzerine :
– Öyleyse gördüğün rüyayı anlat. buyurur.
Hasan Can:
– Sultanım bir rüya görmedim cevabını verir. Padişah:
– Bu ne sözdür. Bir geceyi tamamı tamamına uykusuyla geçiresin ve de rüya rüya görmeyesin? Hadi rüyanı
gizlemeden anlat, der.Hasan Can yeminler ederek bir rüya görmediğini söyler. Sultan mübarek başını iki yana sallar ve “Tuhaf” buyurur. Hasan Can padişahın bu ısrarına çok şaşırır ve “Mutlaka bunda bir hikmet olmalı” diye düşünürken, huzurdan ayrılır. Dışarı çıkınca, kapı ağası Hasan ağa ve diğer görevliler sohbet ederler. Ama kapı ağası Hasan ağa pek düşünceli, şaşkın ve gözü yaşlı bir haldedir. Hasan ağanın bu halinin sebebini sorar Hasan Can, lakin bir cevap alamaz. Bunun üzerine Hazinedar Başı Mehmed Ağa, “Uykusunda bir rüya görmüş, hala onun etkisinde. . . “ diye cevap verir. Bunun üzerine Hasan Can “Allah rızası için anlat, hünkarımız bir rüya bekliyor, sabahtan beri beni bir rüya gördün mü diye sıkıştırır. Ne olur lütfen anlat! der. Hasan ağa mecbur kalarak anlatmaya başlar. Bu gece şu kapı hızla çalındı. Ne oluyor diye kapıyı açtım, bir de ne göreyim? Her yer elleri bayraklı, silahlı, başları sarıklı,
yüzü nurlu insanlarla doluydu. Kapının hemen önünde elleri sancaklı dört mübarek kişi vardı. Elinde padişahımızın ak sancağı bulunan ve kapıyı vurduğu anlaşılan o mübarek kişilerden biri bana:
– Biliyor musun, buraya niçin geldik? dedi.
– Buyurun dedim.
– Bu gördüğün insanlar peygamber efendimizin arkadaşları, Eshab- ı kiram’dır. Bizi alemlerin efendisi, Peygamber Efendimiz Sallallahu aleyhi ve sellem gönderdi. Sultan Selim Han’a selamı var. Haremeyn’in (Mekke ve Medine)hizmetini ona buyurdu. Biz dördümüz ki, dört büyük halifeyiz, şu gördüğün Hazreti Ebu
Bekr- i Sıddık, bu Hazreti Ömerül Faruk, bu Hazreti Osman ve bende peygamber efendimizin damadı Hazreti Ali bin Ebu Talib’im. Git Selim Hana söyle dedi. Sonra bir anda kayboldular, deyince Hasan Can bir anda fırlayıp Sultan Selim Han’ın huzuruna koşar.
– Hünkarım, rüyayı ben Hasan kulunuz görmediysem de, başka bir Hasan kulunuz görmüş. der. Sultan Selim Han
“Anlat” deyince Hasan Can başlar anlatmaya, o anlattıkça, sultanın gözünden yaşlar boşalmaya başlar. Bitirince
de “Hasan Can biz sana demez miyiz ki biz bir yere sefer için görevlendirilmeden hareket etmeyiz diye. Şimdi zafer
davullarımız çalabilir, sefere çıkıyoruz buyurur ve çok zorlu bir sefere çkılır. Çöller geçilir ve memluklerle savaşa girişilir. Osmanlı Ordusu savaşı kazanarak Halep’e girer.
Artık Yavuz Sultan Selim Han aynı zamanda müslümanların halifesidir. Daha sonra ordusuyla birlikte cuma namazınını
kılmak üzere Halep Büyük Camii’ne girerler. Hutbede imam, “Hakim- ül Haremeyniş şerifeyn Sultan Selim” (Mekke ve Medine’nin Hakimi Sultan Selim) deyince Yavuz Sultan Selim Han:
– Hayır, biz buraların hakimi, değil hadimiyiz (hizmetçisiyiz) diyerek müdahale eder. Kendisinden sonra gelen
padişahlarda bu unvanı en büyük şeref sayarak kullanmışlar. İşte 600 yıl cihana adaletle hükmeden Osmanlı
padişahlarına halifeliğin geçişi böyle olur.

Devamı derginiz Türkiye Çocuk’ta, abone olmak için tıklayın.

#YavuzSultanSelim #YavuzSultanSelimHan #YavuzSultanSelimHanHayatı #TürkiyeÇocuk #TürkiyeÇocukDergisi