Bir zamanlar nüfusu 20-30 bini bulan, ilim irfan merkezi Nehri, şu anda 12 hane ile direniyor zamana. Ancak, yapılacak yeni projeler ile, Nehri’ye can gelecek, eskiye uygun restorasyonlar yapılacak, belde yeniden şenlenecek.
Uzun zamandan beri, Nehri’ye gitmeyi arzu ediyor lakin fırsat bulamıyordum. Bir vesile ile Van’a yolumuz düştü. O kadar yakınken Nehri’ye gitmeye de karar verdik. Arkadaşlarla sabah namazı ertesi revan olduk yola. Yol dediysem, bir zamanlar iki saatlik yolun, beş saatte alındığı çakır çukur, takır tukur yollar değil, haza asfalt. Çift gidiş, çift geliş… TEM otoyolundan eksiği yok. Devlet öyle yatırımlar yapmış ki, dudağı uçukluyor insanın. Sadece yapılan istinat duvarları bile başlı başına yüklü bir kalem. İlk durağımız Hoşap. (Güzelsu) Burada ünlü muhkem bir kale var, Hoşap kalesi. Bir zamanlar nüfus ve canlılık bakımından çok hareketli olan bu beldemiz, şimdi pek sakin görünüyor,
dükkanların çoğu kapanmış, muhtemelen terörün ve işsizliğin etkisi. Hoşap deyince burada medfun olan Seyyid Abdurrahman ve Abdurrahim Arvasi hazretlerin fatiha okunmadan geçilmez elbet.
Ah terör olmasa…
Hakkariye tünel gibi dağlar arasından geçerek vardık. Üpertici bir doğa. Şehir sakin ve yeni güne uyanıyor, bir kahvede çayımızı yudumladıktan sonra Hakkari Valisi Yakup Canbolat’ı ziyaret ettik. Vali Canbolat, oldukça gayretli bir insan. Heyecanı yüzünden okunuyor. Şehir için havaalanından tutun, okul, hastane ihtiyaçlarına, eğitimden tutun, ulaşıma çok projeler saydı. Lakin bizi en çok heyecanlandıran Nehri oldu. Burayı yeniden eskiye uygun olarak canlandırmak istediklerini, eski medrese ve sarayı yeniden yapacakları müjdesini verdi. Köyün halk arasında halen kullanılan tarihi adı Nehri’dir. Yeni dönemde ismine “bağlar” demişler. Lakin kullanan yok. Nakşibendi dergâhı ve medrese yüzünden önem kazanmış ve Şemdinan kazasının başkenti olmuştur. Seyyid sülalesine ait saray, medrese ve taş köprü harabelerinin bulunduğu köy halen birkaç hane dışında terkedilmiş durumdadır. Nehri, tam bir piknik yeri gibi, altta şırıl şırıl akan deresi, kuş sesleri, kendine özgü bitkileri –ki en başında ters lale gelir. (kral tacı çiçeği). Burada üç güneş var. Seyyid Abdullah Şemdini Hazretleri, yeğeni Seyyid Taha-ı Hakkari hazretleri ve kardeşi Seyyid Salih hazretleri. Üçü de silsileyi aliyyeyi nakşibendiyye diye bilinen altın silsilenin halkaları. Müthiş bir maneviyat. Belde haza nur… Bize rehberlik eden Şemdinli kaymakamlığı yazı işleri müdür Mahmut Atay bey, bu bölgenin çocuğu. Çok çekmişler terörden. Lakin yine yüzü gülüyor, yumuşak, mütevazi güzel bir insan. Meşhur mübadelenin yapıldığı yeri gösteriyor bize. Hani birkaç askerimizin teslim edildiği nokta. Nehri, bir zamanlar otuz bin kişilik muhteşem bir ilim irfan yuvası idi. Buralar tekrar canlanınca, insanlar manevi anlamda donatılınca, kolay kolay aldatılamazlar. Devletimiz yeni dönemde barış ve kardeşliğe katkı sağlayabilecek bütün unsurları yeniden canlandırıyor. Bu bölgenin insanı ehli sünnet, çoğunlukla şafii mezhebine bağlı. Yöresel kıyafetlerle bize mihmandarlık eden Remzi bey, tutturdu “size bi koyun keseyim gurban” diye. Vaktimiz olmadığından teşekkür ettik lakin, yöreye has alabalığın tadı damağımızda kaldı. Yüksekovadan geçerken dikkatimi yollar çekti. İnanılmaz geniş ve güzel yolları var. İlçe kalkınmış görünüyor. Lüks araçlar sıra sıra yollarda. Şemdinli çok engebeli bir yer, balı meşhur. Biz de hemen sipariş veriyoruz Şemdinli balını, tadı kokusu bambaşka. Yol kenarlarında buz gibi sulardan içiyoruz, donuyor ellerimiz. Güleryüzlü çobanlarla konuşuyoruz. Terör bitse muhteşem doğa güzellikleri olan bu beldeler nasıl kalkınır, nasıl coşar onu düşünüyorum. Nehri’de eski saray olarak bilinen bina şu anda birkaç duvarı kalsa da, aslına uygun yapılacak kısa zaman sonra. Yüksekova’ya da havaalanı inşaatı bitti mi, o büyüklerin değerini bilenler akın ederler diye düşünüyorum. Buralar bizim. İşte bu mübarek kabr-i şerifler de tapularımız, camiler, medreseler, köprüler, yollar, ecdadımızın yerleri. Sahip çıkıp, yeniden “ışık doğudan yükselir” sözüne uygun hale getirmek elimizde.