#DenizeAçılmak, #Tatil #Karikatür, #Eğlence, #Mizah, #Komik, #Okul, #Dönem, #Eğitim, #Yüzmek, #Açılmak, #TürkiyeÇocukDergisi
Tag Archives: türkiyeçocukdergisi
Oynayalım Eğlenelim – Dokun Tut
Dokun Tut
- 10-12 oyuncu yan yana dizilirler.
- Onların beş adım ilerisinde de ebe durur.
- Ebenin arkası oyunculara dönüktür.
- Ebe kollarını yana kaldırır, önüne bakmaz, ileri bakar.
- Arkadakiler birer birer kollarının altından kaçarken dokunup tutmaya çalışır.
- İki kişiye birden dokunulmaz ve herkes sırasıyla geçmek zorundadır
- Ebe kime dokunabilirse o ebe olur.
Böylece oyun yeniden başlar.
#OynayalımEğlenelim, #DokunTut, #Oyun, #Eğlence, #Çocuk, #Sınıf, #OyunZamanı, #EğlenceZamanı, #Etkinlik, #TürkiyeÇocukDergisi
Karikatür – Kırmızı Başlıklı Kurt
Meraklı Bilgiler – Ağaç ve Kuyruklu Yıldız
Tahminlere göre yeryüzündeki milyonlarca ağaç sincapların gömerek sakladıkları, sonra da unuttukları kozalak türü ağaç tohumlarından dolayı yetişmektedir.
Halley kuyruklu yıldızını İngiliz bilim adamı Edmund Halley bulmuştur.
Abone Olmak İçin:
www.turkiyecocuk.com.tr/abone-olun/
Adresindeki Formu Doldurmanız Yeterlidir.
#Abone #türkiyeçocuk #türkiyeçocukdergisi #turkiyecocuk #eğlence #mizah #karikatür #hikaye #oyun #meraklıbilgiler #ilginçbuluşlar #masal #ağaç #sincap #kuyrukluyıldız #halley #yıldız
Karikatür – Atla Gel
Şiir – Gül Vatanım Cennet Yurdum
Ta ezelden bir söz verdim:
Çok severim Türkiye’mi.
Gözüm açtım onu gördüm,
Çok severim Türkiye’mi.
Sevgi dolu kucağıyla,
Daim tüten ocağıyla,
Ay yıldızlı bayrağıyla,
Çok severim Türkiye’mi.
Denizi var ipek gibi,
Ormanı var çiçek gibi;
Anne diyen bebek gibi,
Çok severim Türkiye’mi.
Şehit dolu her karışı,
İçimde sevgi yarışı…
Yaz baharı, kara kışı;
Çok severim Türkiye’mi.
Hiç demeden iyi kötü;
Kuzey güney, doğu batı;
Ayırmadan temel çatı,
Çok severim Türkiye’mi.
Gül vatanım, cennet yurdum;
Sen benimsen olmaz derdim.
Ta ezelden bir söz verdim:
Çok severim Türkiye’mi.
Yusuf DURSUN
#şiir, #yusufduran, #gül, #vatanım, #vatan, #cennet, #Türkiye, #TürkiyeÇocukDergisi
İbretli Hikaye – Kuyu
İslâmiyet doğduktan sonra kısa zamanda yayılmaya ve kendine taraftar toplamaya başlamıştı. Bu durum Ebu Cehil ve Ebu Leheb gibi inkarcıların hoşuna gitmiyordu. Bu gibiler kendi çıkar sistemlerinin bozulmaması için her hileyi yapabilecek türden insanlardı.
İslâmiyet içki, fuhuş ve faizi yasaklıyor, insanlar arasında eşitliği getiriyor, zayıf ve yoksullara yardım etmeyi emrediyordu. Halbuki Ebu Cehil gibi insanlar konumları ve servetleri nedeniyle kendilerini diğerlerinden üstün görüyor, İslamiyetin yasakladığı şeylerden zevk alıyorlardı. İslamiyet daha fazla yayılmadan durdurmayı hedefleyen Ebu Cehil Sevgili Peygamberimizi (sallallahü aleyhi ve sellem) öldürmeyi kafasına koymuştu. Bir gün şöyle bir tuzak kurdu. Sevgili Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) haber gönderdi. “Çok hastayım Hz. Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) benim yanıma bir gelsin” Evinin etrafına kuyular kazdırıp üzerlerini kapattı. Böylece Sevgili Peygamberimizi (sallallahü aleyhi ve sellem) kuyuyu fark etmeyip içine düşecekti. Kuyular oldukça derindi. İçine düşen tek başına çıkamazdı. Böylece Efendimiz, içine düşünce ölmese bile “Gaipten haber veriyor ama önündeki kuyuyu bile göremiyor” denilerek alay edilecek, Onun peygamber değil sıradan birisi olduğu intibası verilecekti. Fakat kuyuların varlığı Sevgili Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) Cebrail aleyhisselam tarafından haber verildi.
Sevgili Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) kuyuların yanına kadar gelip, tekrar geri döndü. Planı işe yaramayan Ebu Cehil, telaşla evden çıkıp Sevgili Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) ne tarafa gitti diye bakmak isterken kuyulardan birisine düştü. Adamları onu kuyudan çıkarmak istediler ama kuyu çok derin olduğu için uzatılan ipler bile kafi gelmiyordu. Ümidi gittikçe tükenen Ebu Cehil adamlarına Sevgili Peygamberimizi (sallallahü aleyhi ve sellem) çağırmalarını emretti. “Beni buradan ancak O kurtarır” dedi.
Sevgili Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) “Seni kuyudan çıkarırsam iman eder misin?” diye sordu. Ebu Cehil bunu tereddütsüz kabul etti. Çünkü canının derdindeydi. Sevgili Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) kuyuya doğru mübarek elini uzattı. Uzun iplerin bile yetişmediği kuyuya peygamberimizin eli yetişmiş Ebu Cehil’i oradan kurtarmıştı. Kuyudan kurtulan Ebu Cehil “Ya Muhammed! Sen hakikaten iyi bir sihirbazsın” dedi. Bu Allahü teala tarafından sevgili peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) bahşedilen apaçık bir mucizeydi. Fakat kâfirlerin gönül gözü kapalı olduğundan Ebu Cehil bunu sihir olarak tanımlamıştı.
Ebu Cehil söz verdiği halde iman etmedi.
HİSSE
“Müminlere kuyu kazmaya çalışanlar, kazdıkları kuyuya düşerler, er veya geç düşerler.”
#İbretliHikaye, #Kuyu, #EbuCehil, #HzMuhammedSav, #TürkiyeÇocukDergisi
Karikatür – Rezil
Masal – Sahipsiz Orman
Sahipsiz Orman
Aslanı olmayan bir ormana çakal kral olmuş. Ee ne demişler? Koyunun bulunmadığı yerde keçiye “beyefendi” derler. Çakala da kral demişler…
Gelin görün ki demekle kral olunmuyormuş. Çakal, masumları cezalandırmış, güçsüzlere zulmetmiş. Olur olmaz isteklerle hayvanları canından bezdirmiş. Orman halkı “Allah böyle kralı düşmanımıza vermesin!” dermiş de başka şey demezmiş.
Bakmışlar, bakmakla olmayacak. Lafla peynir gemisi yürümeyecek. Çakalın krallığında huzur bulamayacaklar. Kafa kafaya verip düşünmüşler, seçimle gelmedi ki bu seçimle gitsin. Çakalın saltanatına son vermek için bir plan yapmışlar. Planı tez zamanda uygulamaya koymuşlar. Ormanın hangi köşesinde iki hayvan yan yana gelse konu aynıymış:
— Tavşanı bol; kekliği, güvercini sebil; atı, eşeği semiz; keçisi, koyunu karınca sürüsü bir dağmış orası. Yediğin önünde yemediğin ardında. Av, kendi eliyle ayağıyla gelirmiş önüne. Bir bolluk ki yıllardan beri böyle bolluk görülmemiş.
Kıyıda köşede hayvanlar baş başa verip ballandıra ballandıra anlattıkça dağın nimetlerini, çakalın ağzının suyu akarmış.
— Ola ola bu fakir ormana kral oldum. Yediğim içtiğim ne ki! Tavşanları dişimin kovuğunu doldurmaz. Atlarına, eşeklerine sahipleri gözü gibi bakar. Sürüden bir kuzu kapsan kıyamet kopar. Çektiğim can korkusuna değmez, diye hayıflanırmış.
Çakal daha fazla dayanamamış. Tası tarağı toplamış, tahtını vârisi oğluna teslim etmiş, bir sabah erkenden yola çıkmış. Dağın yolu yokuş, başı karlıymış. Meşakkatli bir yolculuktan sonra varmış dağa. Kaçışan tavşanları, uçuşan kuşları, akışan keçileri ve koyunları görünce sevinmiş.
— Değer, demiş, çekilen her zorluğa bu nimet denizi.
Ayağının tozuyla iki tavşanı tutup mideye indirmiş. Tok bir mide ile yeni krallığın hayaline dalmış. Daldığı bu hayalden iki kurt tutup çıkarmış çakalı. “Ne oluyor?” diyemeden kendini aslanın huzurunda bulmuş.
Aslan kükremiş:
— Sen kim oluyorsun da ülkeme izinsiz giriyorsun. Halkıma zulmediyorsun. Söyle kırk katır mı, kırk satır mı?
Çakalda bet beniz atmış:
— Bilmiyordum kralım, demiş. Sizin ülkenizde sizden habersiz avlanmak bu fakirin haddine mi? Bağışlayın, sizin şanınıza bu yakışır.
Kendi krallığını anlatmış yaptığı zulümleri atlayarak. Aslan, bıyık altından gülmüş:
— Sen gelmeden krallığının ünü geldi. Bizi bu zalimden kurtar diye, tilki ile baykuş ricacı oldu. Sen duymadın mı? Zulüm ile abad olanın sonu berbad olur.
Gururdan, kibirden burnu Kafdağı’nda gezen çakal, attan inmiş de eşeğe bile binememiş. Kırk yıl aslanın kapıcılığını yapmaya hüküm giymiş. Bir çakalın ömrü kaç yıl ki?
Etme bulma dünyası. Keser döner, sap döner. Gün gelir, hesap döner. Ne demişler? Ne ekersen onu biçersin. Çakal rüzgâr ekmiş, fırtına biçmiş. Kırk yıl hüküm giyince yanlışını anlamış. Cezasını çekmeye başlamış.
#SahipsizOrman, #Çakal, #Kral, #Aslan, #TürkiyeÇocukDergisi