Gezelim Görelim

2N NELER, NEREDELER?

SUUDİ ARABİSTAN ÇÖLÜ
Sadece gökyüzünden görülen bu işaretlerin, kimler tarafından ne zaman yapıldığı
bilinmemektedir. Yerel halk tarafından bilinen bu işaretler, 1927 yılında uçuş yapan bir
İngiliz pilot tarafından keşfedilmiştir.
Çemberler ve buna paralele uzayan giden bi çizgiler evvela hayvan tuzakları olarak
düşünülse bile çemberlerin çaplarının büyük olması bu kanıyı pek doğrulamıyor gibi…
Sadece yüksekten görüntülenebilen Ürdün, Suriye ve Suudi Arabistan çöl bölgesinde
bulunan bu işaretler, insanın aklına; neden bir medeniyet sadece yüksekten görülen
bir eser yapar ya da bu çizilerde neden hiç kusur yok şeklinde sorular getiriyor.
Kim bilir belki de ileride sizlerden birisi anakaranın üzerindeki bu çiziklerin sırrını
açıklayabilir 😉

2N NELER, NEREDELER?

Palm Garden
Frankfurt- ALMANYA
Frankfurt’un kalbinde , dünyanın her köşesinden gelen bitkiler ile
bir bitki cenneti bulunmaktadır. Uzun bir yolculuğa çıkmak zorunda
kalmadan, botanik dünyasını keşfedebilirsiniz.
Heybetli bitkiler, dev çalılar ve eğrelti otlarının bol miktarda bulunduğu
Palm ile Alice Harikalar Diyarı’nda masalın içinde gibi hissedebilirsiniz.
Her an bir yerlerden şapkalı bir tavşan çıkabilir mi? Bu kadar olmasa
bile akvaryumlar sayesinde tropik sualtı dünyasını yaşayabilirsiniz.
İklimlere göre ayrılan bahçelerde hem o iklimde yaşayan bitkileri
inceleme fırsatı hem iklimin birebir havasını hissedip doğanın nasıl
muazzam bir denge içinde yaratıldığını gözlemleyebilirsiniz.
Bütün bu bitkiler dünyasının yanında; turlar, konferansların yanı sıra
çocuklar için hazırlanan oyun alanları, kayıklar, mini golf, demiryolu ve
gölet de bulunmaktadır.
Her Haziran ayında Gül ve Işık Festival yapılmaktadır.

Panama Kanalı/ ABD

panama
Atlas Okyanusu ile Büyük Okyanus’u birbirine bağlayan suyolu olan Panama Kanalı, Orta Amerika’nın en güneyinde bulunan Panama sınırlarındadır. Fransızlar tarafından başlanan kanal, 1914’de ABD tarafından tamamlanıp hizmete açılmıştır. 77 km uzunluğundadır. Kanal, Güney Amerika ve Kuzey Amerika’yı birbirinden ayırır. Böylece New York’tan San Francisco’ya giden bir geminin 22.500 km yol kat edecekken kanal sayesinde 9.500 km yol yapmaktadır.
Kanalın yolu kısaltmasından çok mühendisliği ön plana çıkmaktadır. Panama kanalı dünyanın mühendislik harikasıdır ve en pahalı kanaldır. Kanal deniz seviyesinden 28 metre yukarıdadır ve sıvıların dengesi prensibinden faydalanılarak inşa edilmiştir. Bu prensip ile gemiler kanal içinde yavaş yavaş yükseltilir ve aynı metotla diğer tarafa doğru indirilir…

Devamı derginiz Türkiye Çocuk’ta, abone olmak için tıklayın.

Ulu Camii/ Türkiye- Bursa

cami
Evliya Çelebe’nin “Bursa’nın Ayasofyası” olarak nitelendirdiği Ulu Camii, Yıldırım Bayezîd tarafından yaptırılmıştır. Mimarı Ali Neccar’dır. Toplam 20 adet kubbesi olan camii 5 bölümden oluşmaktadır. Bu yirmi kubbenin ortasındaki kubbe telle örtülüydü. Yani kubbe açık yapılmıştı. Kubbeden giren yağmur suları, kubbenin hemen altında bulunan, 18 köşeli şadırvanın havuzuna dökülürdü… Çünkü bu kubbe günümüzde camekânla örtülmüş durumdadır. 2215 metrekare olan Ulu Camii’n, duvarları birbirinden güzel hat sanatları ile süslüdür. Bu süsün yanında birbirinden ilginç detay ve gizemler de karşılar bize duvar ve tablolarda… Giriş kapısının üzerindeki minik tablolara sağdan sola yürüyerek bakarsanız tablonun içinde iki farklı hat eserini görebilirsiniz. Camide bir Kabe resmi vardır ki, resme bakarak yürüseniz resmin perspektifi de sizinle birlikte hareket etmekte ve sanki Kabe’nin kapısı sizin yürüdüğünüz yöne doğru hareket etmektedir! Bu güzelliklerin yanında bir muhteşem eser daha var ki o da camiinin minberi. Her camide minber var demeyin, bu minberde tam 600 yıl önce Güneş Sistemi’ni günümüzdeki bilgilere çok yakın bir şekilde yer verilmiş. Ağaç üzerine kakma sanatı ile yapılan çiçek motiflerinin her birisi bir gezegeni ifade etmektedir. Demek ki neymiş ecdadın sanat ruhu her yerdeymiş!

AÇELYA YAYLASI

Sakaryalılara sorarsan kimi acelle diyor, kimi açelya. Ama açelya daha güzel oturuyor sanki dilimize. Yaylada küçük göletler var, balık tutuluyor, İsrail sazanı diyorlar en yaramazına. Hafta sonları şehirden bunalanların mekanı artık yeni dönemde yaylalar oluyor. Yazın gidilebilecek en serin yer oralar çünkü, tabii güzellikleri de insan ruhunu dinlendiriyor.

Fındık bahçeleri arasından yukarı vuruyorsun, Kuzuluk’u üç beş km geçtikten sonra sağdan küçük bir tabela çarpıyor gözünüze. Tabela demeye bin şahit. Zar zor okunuyor. Virajlardan başımız döne döne çıkıyoruz. Bir yan uçurum, bir yan alabildiğine yeşil. Yeşil de öyle böyle değil. Her ton okşuyor gözlerimizi. Yeşile, ufka, denize ve güzel yüze (hela olana) bakmak gözlere şifadır denmiş. Hissediyor insan bunu inanın.

Yayla deyince akla en çok Karadeniz geliyor, ama egzoz gazı, trafik ve stresten bunalan İstanbul halkı nasıl gitsin ta oralara. Bereket Sakarya var, o da karadeniz sayılır. Herkesin pek de bilmediği yaylalar çok güzel. Keremali yaylası, Açelya Yaylası. Keremali demişken, Sakarya Akyazı’da bir mübarek sahabe ve oğlu yatıyor. İstanbul muhasarasına katılmış, gidişte baba hastalanıp şehit olmuş, dönüşte yaralı oğlu. Abdülkerim (ra) ve oğlu Ali. İkisine birden Kerimali demiş ahali. Türbesi var lakin pek de bilinmiyor. Bir haftasonu şoförümüz seyit, (Deli seyit derler) arabanın direksiyonunu o ana yoldan sağa kırınca, macera başladı dedim. Meğer bu arabanın her ay rot balansının niye dağıldığını anladım. Bu yaylalara çıka çıka canına okumuş arabanın. Araba yukarı çıkarken başım dönüyor, ama etrafın güzelliğine kapılıyorum. Hava serin ve çok temiz. Akyazı ilçesinin 35-40 km güneyinde yer alıyor Açelya, pardon acelle. Ortalama 40-50 dakika sürüyor tırmanışımız.

Tırmanış bitiminde uzun bir düzlük, minik göletler, meleyen kuzular, koyunlar, keçiler… Bir çobana rastlıyoruz. Emekli olmuş ve hayvancılıkla ilgileniyor, bayramdan senden alırsak indirim var mı diye başlıyoruz. Bir sığınak oluyor bize yayla. Dağılmış kafamız, bulanmış zihnimiz kendine geliyor. Gürültü yok, kirlilik yok, hatta çıt yok. Tertemiz yayla havasını içimize çekince fazla oksijenden başımız dönüyor. Nerdeyse “bana biraz egzos dumanı, biraz kirli hava getirin de kendimize gelelim” diyeceğiz. Yayla geniş yapraklı, iğne yapraklı ağaçlardan oluşuyor çoğunlukla. Ağaçlar oldukça güzel ve büyük. Ayrıca orman içinde dolaşırken, orman gülü ve şimşirden oluşan bodur ağaçlar da var. Kanlıca, kuzuböreği gibi yer mantarları mebzul.

Yaylanın orta sından bir dere geçiyor ki adına “enişte deresi” diyorlar. Amcanın biri sarkıtmış oltayı, geçmiş kendinden. Yaklaşıp “rastgele” diyoruz. Derin bir uykudan uyanıyor. Balık var mı amca, buralarda, “Olmaz mı diyor” genelde sazan türü pullu balıklar, su kertenkelesi, bol kurbağa ve “İsrail sazanı” çıkar. İsrail lafını duyunca buz gibi oluyorum. Bu kelime aklıma, zulüm, gözyaşı, huzursuzluk olarak yayılıyor.

“Bu kelime nerden icab etti” diyorum. Abi diyor amca, “bu balık nehirde kendi hemcinsine saldıran, ortamı huzursuz kılan tek balık. O yüzden bu adı vermişler” Şaşırıyoruz. Yaylada her yıl temmuz ayının son haftası, genellikle 25-26-27 Temmuz tarihlerinde şenlikler düzenlenir. Dışardan gelenlerin kalabilecekleri otel-motel, kamp türü konaklama yeri olmayan yaylada, sürekli ikamet edenlerin ahşap evleri var.. Bunun dışında şenlik boyunca 200-250 civarında çadır kuruluyor, davullar çalınıyor, gerçi biz şenlik, bayram zamanını kaçırmışız. Olsun, bize hergün bayram…